İkinci Dünya Savaşında yaklaşık 25 milyon insan öldü. Bu nedenle savaştan sonra kurulan Birleşmiş Milletlerin amaçları arasında insan haklarına ve ana hürriyetlere karşı saygıyı geliştirmek de yer aldı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu bu amaca uygun olarak 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini kabul etti. Beyannamenin kabulünün 76 yılı 2024. O tarihten bu yana 10 Aralık tüm dünyada Evrensel İnsan Hakları Günü olarak kutlanır. Bu çerçevede insan haklarına saygının önemini belirten mesajlar yayınlanır, toplantılar düzenlenir. Bu toplantılarda tüm dünyada insan haklarına ne ölçüde saygı gösterildiğinin muhasebesi yapılır.
Bu beyannamenin ardından insan hak ve hürriyetlerini evrensel düzeyde sağlamaya yönelik çeşitli sözleşmeler kabul olundu. Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı bünyesinde kabul olunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bu çerçevede belirtilebilir. Türkiye, etkili denetim mekanizmaları öngören bütün bu sözleşmelere taraf oldu, Bu sözleşmeleri Türk hukuk sisteminin ayrılmaz bir parçası haline getirdi. Uluslararası alanda bu yükümlülükler üstlenilirken izlenen temel amaç, Türk halkının demokratik ülkelerde mevcut temel hak ve hürriyetlerden yararlanmalarını sağlamak oldu.
Hukuki durum bu olmakla birlikte uygulamada Türkiye'de insan haklarına yeterince saygı gösterilmediği yönünde eleştirilerle karşılaşılmakta. Avrupa Konseyi'nin yanı sıra Avrupa Birliği de Türkiye'ye insan hakları ve özgürlükler konusunda eleştirel yaklaşan kurumların başında gelmekte. Bu eleştirilerin bir kısmı içtenlikle yapılmakta, bir kısmı da siyasi nedenlerle Türkiye'yi devamlı baskı altına altında tutmak için sürdürülmekte. Diğer bir deyişle insan hakları, siyasi amaçlarla kullanılmakta, siyasete alet edilmekte.
Türkiye'nin insan hakları alanında bazı eksiklikleri olduğu bir gerçek. Bu eksikliklerle ilgili olarak ülke içinde çeşitli baskı gruplarınca sürekli iktidarın dikkati çekilmekte. Türkiye dışarıdan gelen yapıcı önerilere de açık. Ancak insan hakları konusunun kimi ülkelerin bölgeye yönelik stratejik hedefleri, amaçları doğrultusunda siyasal amaçlarla Türkiye'ye karşı kullanılmasının kabul edilmesi mümkün değil.
İnsan haklarını savunuculuğunu kimselere bırakmayan batılı ülkelerin çifte standart politikalarına zaman zaman tanık olunmakta. Keza siyasi amaçları, stratejik hedefleri doğrultusunda insan hakları ilkelerini kimi zaman Türkiye'ye karşı olduğu gibi, baskı aracı olarak kullandıkları, kimi zaman da görmezden geldikleri veya umursamadıkları bir gerçek.
Son örneği İsrail- Filistin çatışması. Bu çatışmada İsrail'e açık destek veren bu ülkeler, İsrail'in uluslararası sözleşmelere aldırmaksızın sivilleri, çocukları , hastaneleri, okulları da hedef alan saldırılarına, Filistinlileri süpürme harekatına karşı kayıtsız kalıyor, sert bir tepki göstermekten kaçınıyor. Adeta Filistinli sivillerin, çocukların yaşam hakkını yok sayıyor. Bu tür tutumlar, batılıların insan haklarına ne denli değer verdikleri hususunda kuşkular uyandırıyor.
Batı ülkelerinin bu tutumu ayrıca, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından kabul edilen BM insan Hakları Evrensel Beyannamesi ve İnsan Hakları Sözleşmelerinin güvenirliğini, saygınlığını zedeliyor. Bu amaçla oluşturulan kurumların itibarını, saygınlığını zedeliyor, denetim mekanizmalarını zaafa uğratıyor. Yükselen ırkçılık tehdidi ile de karşı karşıya bulunan Batı Dünyasında, insan haklarına saygı . evrensel değerlere saygı konusunda , 76 yıl önceki heyecan , arzu yok. Bugünün küreselleşmiş dünyası ne yazık ki 76 yıl önceki dünyadan, Evrensel Beyannamenin kabul edildiği yıllardan, daha az insan haklarına saygılı, daha az eşitlikçi, daha az özgür, daha az barışçıl bir dünya.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Gürsel Demirok
10 ARALIK İNSAN HAKLARI GÜNÜ
10 ARALIK İNSAN HAKLARI GÜNÜ
İkinci Dünya Savaşında yaklaşık 25 milyon insan öldü. Bu nedenle savaştan sonra kurulan Birleşmiş Milletlerin amaçları arasında insan haklarına ve ana hürriyetlere karşı saygıyı geliştirmek de yer aldı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu bu amaca uygun olarak 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini kabul etti. Beyannamenin kabulünün 76 yılı 2024. O tarihten bu yana 10 Aralık tüm dünyada Evrensel İnsan Hakları Günü olarak kutlanır. Bu çerçevede insan haklarına saygının önemini belirten mesajlar yayınlanır, toplantılar düzenlenir. Bu toplantılarda tüm dünyada insan haklarına ne ölçüde saygı gösterildiğinin muhasebesi yapılır.
Bu beyannamenin ardından insan hak ve hürriyetlerini evrensel düzeyde sağlamaya yönelik çeşitli sözleşmeler kabul olundu. Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı bünyesinde kabul olunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bu çerçevede belirtilebilir. Türkiye, etkili denetim mekanizmaları öngören bütün bu sözleşmelere taraf oldu, Bu sözleşmeleri Türk hukuk sisteminin ayrılmaz bir parçası haline getirdi. Uluslararası alanda bu yükümlülükler üstlenilirken izlenen temel amaç, Türk halkının demokratik ülkelerde mevcut temel hak ve hürriyetlerden yararlanmalarını sağlamak oldu.
Hukuki durum bu olmakla birlikte uygulamada Türkiye'de insan haklarına yeterince saygı gösterilmediği yönünde eleştirilerle karşılaşılmakta. Avrupa Konseyi'nin yanı sıra Avrupa Birliği de Türkiye'ye insan hakları ve özgürlükler konusunda eleştirel yaklaşan kurumların başında gelmekte. Bu eleştirilerin bir kısmı içtenlikle yapılmakta, bir kısmı da siyasi nedenlerle Türkiye'yi devamlı baskı altına altında tutmak için sürdürülmekte. Diğer bir deyişle insan hakları, siyasi amaçlarla kullanılmakta, siyasete alet edilmekte.
Türkiye'nin insan hakları alanında bazı eksiklikleri olduğu bir gerçek. Bu eksikliklerle ilgili olarak ülke içinde çeşitli baskı gruplarınca sürekli iktidarın dikkati çekilmekte. Türkiye dışarıdan gelen yapıcı önerilere de açık. Ancak insan hakları konusunun kimi ülkelerin bölgeye yönelik stratejik hedefleri, amaçları doğrultusunda siyasal amaçlarla Türkiye'ye karşı kullanılmasının kabul edilmesi mümkün değil.
İnsan haklarını savunuculuğunu kimselere bırakmayan batılı ülkelerin çifte standart politikalarına zaman zaman tanık olunmakta. Keza siyasi amaçları, stratejik hedefleri doğrultusunda insan hakları ilkelerini kimi zaman Türkiye'ye karşı olduğu gibi, baskı aracı olarak kullandıkları, kimi zaman da görmezden geldikleri veya umursamadıkları bir gerçek.
Son örneği İsrail- Filistin çatışması. Bu çatışmada İsrail'e açık destek veren bu ülkeler, İsrail'in uluslararası sözleşmelere aldırmaksızın sivilleri, çocukları , hastaneleri, okulları da hedef alan saldırılarına, Filistinlileri süpürme harekatına karşı kayıtsız kalıyor, sert bir tepki göstermekten kaçınıyor. Adeta Filistinli sivillerin, çocukların yaşam hakkını yok sayıyor. Bu tür tutumlar, batılıların insan haklarına ne denli değer verdikleri hususunda kuşkular uyandırıyor.
Batı ülkelerinin bu tutumu ayrıca, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından kabul edilen BM insan Hakları Evrensel Beyannamesi ve İnsan Hakları Sözleşmelerinin güvenirliğini, saygınlığını zedeliyor. Bu amaçla oluşturulan kurumların itibarını, saygınlığını zedeliyor, denetim mekanizmalarını zaafa uğratıyor. Yükselen ırkçılık tehdidi ile de karşı karşıya bulunan Batı Dünyasında, insan haklarına saygı . evrensel değerlere saygı konusunda , 76 yıl önceki heyecan , arzu yok. Bugünün küreselleşmiş dünyası ne yazık ki 76 yıl önceki dünyadan, Evrensel Beyannamenin kabul edildiği yıllardan, daha az insan haklarına saygılı, daha az eşitlikçi, daha az özgür, daha az barışçıl bir dünya.