Ms.3 yy da yaşayan Neoplatonculuğun önemli bir yapı taşı olan
filozof Plotinos şunu söyler “ İnsan,doğduktan itibaren kendi
heykelini yontmaya başlar”.Bu söylem, başka bir deyişle ,her
an kendi tarihini yaparken bunun toplumla birleşmesi ile ortak
yaşam formatları oluşturur..Ana format hep yöneten ve
yönetilenler olmuş,diğer öğeler yani dil,düşünce,iletişim ve
duygular bu formatı biçimlendiren inanç ve
felsefi,bilimsel,sanatsal yapı taşları da yaşam motoru
olmuşlardır.
Pazu gücümü,İkna gücümü adlı yazımın son paragrafında
Türk halkının 31 marttaki seçimini anlatmıştım.Bu silkinmenin,
tarihsel önce ve sonrasının nedenselliğini irdelemenin gerekli
olduğunu düşünerek, sorumluluk duyarak yine tarih nehrimin
kayığına binmeyi ve de gelecek için bir uzay aracını hazır
tutmayı gerekli gördüm.
Gerek Mukaddime adlı yapıtın yazarı İbn Haldun gerekse
Tarih Bilinci adlı yapıtın yazarı Arnold Toynbee (biri 14.yy
diğeri 20.yy)yakın bir değerleme ile “ Coğrafya bir kaderdir”
anlamında klişeleşen bir tümceyi bizlere hediye etmişlerdir.
Bu klişe tümceyi,kanımca, en uzun ve inişli çıkışlı yaşayan
başlıca ırklardan biri kendini Türk kabul eden toplumlardır.
Türkler üzerinde bir ömür çalışıp,emek veren Türkolog
Jean Roux,biz Türkler için,onlar kum taneleri gibidir
kaynaşmazlar ama bir arada dururlar benzetmesini
yapmıştır.Tarihsel sürecimizin en başat gösterimi farklı
coğrafyalarda ama ad değiştirerek sürekli devlet kurma ve
yıkma yeteneğimizdir.!6 devlet kurmuşuz ve Türkiye
Cumhuriyetimiz 17.devletimidir.Son 1500 yılı esas alarak
karşılaştırma yaparsak, tek İngiltere,tek Fransa,tek Almanya
vardır,coğrafyalar benzer bu sürede hemen hemen aynı
kalmıştır.Bu bir tarih seyridir.
Sayfa 2
Bu toplumlara ilişkin en önemli bilgiyi veren Mö 1.yy da
yaşayan ve buraları feth edip Roma kültürünü oralara aşılayıp,
yaşam biçimlerini değiştiren Roma devlet adamı Julius
Sezardır.Aynı zamanda iyi bir yazar ve gözlemci olan Sezar bu
halkların durumlarını Galya Seferi adlı kitabında
anlatmaktadır.Buralarda yalnız imar değil,yönetsel
yapılanma,Hukuk düzeni ve kurumsallaşmayı başlatmıştır.
Türkler olarak bizler ise de MÖ 2.yyda Oğuz hanla ilk
göçebe esaslı devletimizi kurduk ve tarihimizi oluşturmaya
başladık.
Dünya tarihi, özünde , farklı toplumlar arasında rekabet
dinamiğinin yaşandığı süreçlerdir.Mö 3ooo den 1000 yılına
kadar yaşanan Bronz çağının dinamiklerinin özünde erken
kentleşen Sümer,Mısır,Hitit ve Miken medeniyetlerinin yazı ve
kültür yaşamlarının çevreye göre ileri olması ve bunun doğal
sonucu, sosyal , tarım, ticaret ve de sanat olaylarının kalite ve
miktar olarak yükselmesi ile refahların artmasıdır.
Mö 1200 lü yıllardaki kuraklık ve de mevcut kent refah
düzeylerinin çekiciliği sonucu, çevre göçebe kavimleri atak ve
istilalarını arttırarak devletlerin yıkılmasına neden
olmuştur.Başlayan Demir çağı 300 yıl süren bu karanlık dönem
sonucunda,yine aynı Akdeniz ve Mezopotamya havzasında
yeni bir yönetim oluşumuna yer açmıştır.Kent devletleri kendi
yönetim ve yerleşimlerini işlevsel duruma getirip, demir
madeninden üretilen silahlarla güçlü ordular oluşturup
farklı bir tarih çizgisinde yürümeye başlamışlardır.Demir
çağının önemli simgesi olan Kent devletleri ve oluşan
imparatorluklar, Atina,İyonya,Babil,Pers,Roma,Makedon
Ptolemaos,Selevkos gibi yönetim ortamlarında tarihin ilk
bilim,felsefe,sanat ve dinsel yapılanmalarını görmekteyiz.
Sayfa 3
Kent kültürünün yerleşmesi, bugün modern yaşamımızı da
düzene sokan hukuk,yönetim biçimleri,ticaret,eğitim,bilim
felsefe oluşumları, sanat,dinsel ritüellerinde ilk ve de kalıcı
adımların atılmasını sağlamış,bu oluşumlar temas kurulan
diğer toplumlara da zaman içinde yansıyarak gelişmiştir.
Kent kültürünün önemini anlamak için size Mö 8 ila 2 yy
arasında yaşayıp, eser veren dev isimleri vermeyi borç
bilirim.Zerdüşt,Tevrat yazarı Ezra,Thales,Solon,Kleisthenes
Euclid,Pisagor,Sokrat,Platon,Aristo,Zenon,Heraklitos
Akdeniz bölgesi ve Anadolu,Mısır,Mezopotamya inşa ve
imarda çağın son tekniklerini kullanıyor,bina,su yolları, tarım,alt
yapı,köprü, liman, tiyatro,hamam,stadyum gibi ortak
yararlanılan sabit oluşumlar inşa ediyorlardı.Bu konuda Romalı
Vitruvius’un Mimarlık üzerine kitabını öneririm.
Bu tarihsel süreci farklı bir coğrafyada yaşayan Hun,Avar,
Türk,Rus olarak genel çatı adı altında tanımladığımız çok çeşitli
kavimler, Ms 8/9 yy a kadar Doğu Avrupa’dan Çin sınırına
kadar,Karadeniz’in kuzeyinden geçerek Bozkır devletleri
olarak kah kurulup kah yenilerek bir müddet sonra yerlerini
başkalarına bırakıyor,yeni devletler kuruluyordu.
Güçlü ve sürekli yönetimlerin yetersizliği,kentleşmenin
oluşmasını geciktirmiştir.Bu Kavimlerin yaşam biçimi, göçebelik
üzerine kurulu ve yerleşik düzeni asal olmadığından tarımsal
faaliyetlerden çok, bozkırlarda yaylalarda hayvan besiciliği ile
uğraşarak sürmüştür.Siyasi Yönetim biçimi olarak askeri bir
sistem benzeri toplumsal yaşam kurulmuştur.Küçük el sanatları
en karakteristik sanat alanı olmuştur.Aynı tarihi süreçte yaşayan
toplumlardaki bilim,felsefe,sanat,yazılı edebiyat
gelişmemiştir.Kanonik din ritüelleri yerine,kamlık,druidlik gibi
ruhani kişilikler dinsel törenlerle halka yol göstermişlerdir.
Sayfa 4
Özellikle 7/8 yy dan başlayarak, Orta Asya da ki kuraklık
nedeniyle Türki kavimler Hazar üzerinden batıya ve de asıl İran
bölgesine,Horasan’a,Hindistan’a doğru on binlerce Oba olarak
yöneldiler.İslamiyet öncesinde Nasturi,Zerdüşt,Mani, Budist
kültler üzerine kurulu kentlerde ortak bir hoşgörü altında
yaşayan toplumlar,bilim,felsefe,sanat çalışmalarında önemli
oluşumlar sağladıkları gibi ticaret, tarım ve metal sanayinde
üretim yaparak İpek yolu üzerinde yoğun aktivite içinde
yaşadılar.
Arap orduları, Hz Ömer zamanından başlayarak bu bölgede
Fars Sasani köklü devletinin yıkılması,istilası ile sağlanan
kazançların çekiciliği sonucu iktidara gelen Emeviler önemli
sayıda askerle bu bölgeyi fetih ve Araplaştırma politikasına
yöneltti.
Emevi ve Abbasi ordularınca esir edilen on binlerce Türk ve
İran asıllı kişiler köle olarak satıldılar..Önemli sayıdaki kitaplıklar
bulunan kentler yakıldı,tahrip edilip,zenginlikleri Halifeliğin
ganimeti oldu. Ama kısa bir süre sonra kültürce zayıf
işgalciler kadim toplumlardan asker ve memur olarak
faydalanmak zorunda kaldılar..Horasan,Batı İran,Afganistan
bölgelerinde yeni kentler kuruldu, Orta Asya’nın kadim kültürleri
İslam’la beraber yaşamaya başladılar.
Türk kavimlerinden Karahanlılar hanı Satuk Buğra 920
yılında,İbn Fadlan’ın anlatımı ile 200 bin çadır ahalisi ile
islamiyeti kabul eder.
Bu oluşumu, MS 950 lerden başlayarak Selçuk beyle ve
devamında Tuğrul beyle devletleşme ve kentleşme süreci takip
ederek,binlerce Oğuz,Türkmen Obaları,göçebeliği bırakıp
kentlere yerleşmeye,yeni kentler oluşturmaya başladılar.Bunlar
kadim kültürlerin kentleri olan Merv,Rey,Nişabur gibi düzenli
sosyal ve düşün yaşamı yüksek yerlerdir.
Sayfa 5
Bu önemli olaya devam etmeden,İslam devletinin ve tarihinin
temel ve günümüzde de yaşayan oluşumlarına kısaca
değinmek gerekir.Hz Muhammed yalnız bir din değil bir
devlette kurmuştur ve her devlet iktidar kavgalarının
arenasıdır.İslamda da böyle olmuştur.Gerek peygamber
gerekse halifeler dönemindeki önemli fetihlerin yüksek ganimet
getirileri görüntüde inanç,fikir farklılıkları da olsa özünde iktidar
mücadelesidir.
İlk kırılma, Peygamberin naşı soğumadan başlamış,Hz Ali
taraftarları ve diğerleri arasında emirlik ayrışması çıkmış,Şia
sonra Şii yani ayrılanlar fırkası oluşmuştur.Gerek dört halife
gerekse Emevi Abbasi dönemlerinde bu ayrılma hem
derinleşmiş,politize olup ,kan dökülmüştür.Sünni ve Şii ayrımı
önceleri Araplar arasında olurken,yüksek kültürlü İran
Sasanilerin Fars Zerdüşt kültü ortamı,Araplara tepki olarak
İslamlaşmayı kabul ederken,Şiiliği benimseyerek ibadet ve
inanç ritüellerinde farklılıklar oluşturmuşlardır.Bu durum
günümüzde de aynen sürmektedir.
Türklerin aynı coğrafyada hem Mevali/köle durumundan
kurtulup devamında bölgeyi yöneten güce ulaşması,bu din ritüel
ayrışması sonucu onları Sünni anlayışa yönlendirmiştir
Yerleşik,kentsel İran,Fars kültürü yeni yerleşen ve yönetimdeki
Türk gücüne katkısı kurumsallaşmada,eğitimde,bilimsel,felsefi
ve sanatsal alanda da oldu.Sanat ve edebiyatta ağırlık
Farsça,bilim,felsefe,fıkıh,kelamda arapça Türk aydınların tercihi
oldu.Bu dönemde Harezmi,Farabi,İbn sina,Hücendi,Razi,Biruni
ve Ömer hayyam gibi “Hezarfen” yani bin ilim sahibi lakaplı
dönemin seçkin matematik,fizik,astronomi,biyoloji,tıp alimleri ve
filozofları,altın çağı 400 yy yaşattılar.
Sayfa 5
Budizm felsefesi,Kadim Yunan medeniyetinin filozof,bilim
adamı,sanatkarlarını unutulmuş eserleri Süryani ve Nasturiler’in
tercümeleri ile tekrar ortaya çıktı.Özellikle Farabi,İbn
Sina,Biruni’nin Aristo yorumları zamanla batı
Rönesans’ının yapı taşları oldu.
Türkçe ,SelçukluTürk imparatorluğunda ve de çevre Türk asıllı
devletlerde yalnız ordu içinde ve sokakta,evde ki halkça
konuşuluyordu.Aydınların eğitim ve öğretim de esas aldıkları
Farsça ve Arapça idi.Bu nedenle, İrani veya Arap
kökenliler,Türk insanını ve de Türkçeyi bilim,felsefe ve de sanat
için yetersiz buluyorlardı. 11 yy da önemli iki tepki Kaşgarlı
Mahmut’un Divan-ı lügat ül Türk ve Yusuf Has Hacib’in Kutadgu
Bilig eserleri ile ortaya çıktı.Türk yazın tarihine kazandırılan bu
tepkisel eserlerin önemi iki Türk aydının Türkçenin zenginlğini
ve öğrenme kolaylığını göstermesi bakımından çok
önemlidir.Hatta Türk diline katkıları ile ilgili bir karşılaştırmayı
yapan çağımız yazarları,bu iki aydımızın katkısını Chaucer’in
İngilizceye,Dante’nin İtalyancaya ve de Luther’in Almancaya
katkısı ile benzeştirirler. Orta Asya’nın bu döneminin
siyasal,kültürel gelişimine ilginiz varsa Amerikalı araştırmacı
Frederick Starr’ın Kayıp Aydınlanma kitabını öneririm.
İslam bir yeni dünya gücüdür.Ms 611 de Hicretle başlayan Arap
oluşumu ve gücü Ms 1060 Selçuklu devleti Hanı Tuğrul beyin
Abbasi halifesini kurtarıp egemenliğ altına alması ile İslam
coğrafyasında 20 yy a kadar bağımsız Arap yönetimi yok gibi
olup hakim unsur tamamen Türklere geçer.Burada bir önemli
not düşmek gerekir,Tuğrul bey Abbasi halifesinin ısrarla
halife olmasını teklif etmesine karşın devlet reisi olarak
kalır ve dini vasfı red edip halife olmaz.Bu din devlet yani
laiklik ayrımının tarihimizdeki ilk örneğidir.Cumhuriyetle bu
çizgi yeniden oluşmuştur.
Sayfa 6
Halifeliğin varlığına karşın İslam düşünce ve uygulamalarındaki
farklı yorumlar önce sosyal ve siyasal bozulma ve derin
ayrışmalara ,bilim,sanat ve felsefe gibi hoşgörü ortamı isteyen
günlük yaşamın bozulmasına neden oldu.Bilim ve felsefenin
saadet döneminin sonuna gelindi.Ayrıca etkin ve önemli
süreç,özellikle Türki devletleri kuran yöneticilerin Türk
geleneği sonucu yakın akrabalarına yönetsel bölgeler
bırakması kolayca kırılma,baş kaldırmalara zemin
hazırladığı gibi,kentleşmeyi ve de Millileşmeyi geciktiren
etkenler oldu.
Aydınlanmaya Noktayı koyan Bağdat Nizamiye
medresesinin en üst yöneticisi Gazali oldu.Getirdiği yorumla
her şeyin Nas ile çözülebileceğini bilim ve felsefeye gerek
olmadığını hatta bunların zındıklık olduğunu söyleyip ,kendi de
sonuçta çıkışı tasavvufta buldu.
Bu yeni oluşum deprem etkisi yaptı.Çin sınırından Endülüse
bütün islami yönetimlerde, ortak ritüellerde farklılıklar oluşunca
halk,aydın kesimler türbülansa girdi.Yönetimler Cami çevresinin
gücü ile hesabı aydınlara kestiler.Bilim,felsefe durdu.
Topluma öncü olması gereken Aydın kesimler, bu
paranoya altında tasavvufa ağırlık vererek bireysel
kaçışla,İslamın özü olan,rekabetçi nesiller yetiştirme, üretimle
toplumsal fayda sağlama ,bilimsel araştırmalar yapma,insanlar
arasında farklılıkları kaldırma, yönetime katılma, seçme
faaliyetlerinde bulunmayı terk ederek, kendilerine “mürit”
denilen çevreleri ile toplumu ayrıştırıcı,taraflı tarihsel bir olgu
yarattılar.
Arap ağırlıklı bölgede başlayan bu tasavvuf oluşumu
Horasanda yeni örgütlenmelere yol açtı.Salt ,dinsel ritüel ve sıkı
sıkıya bilim ve felsefeye kapalı ama ticarete, devlette
memuriyete açık,taraftarını koruyan tarikatlar ortaya çıktı.Bunlar
Yesevilik,Nakşibendilik iki ana unsur olarak yerleşti.
Sayfa 7
Türk dünyası İslam ortamına yerleşmeden GökTengri diye
tanımladıkları tek Tanrıya tapıyorlar ama doğa güçleri ile de
bağdaşmış ritüellerle yüzyıllarca yaşamlarını
sürdürüyorlardı..Bu inanç düzeninde her düzgün ortam ibadete
uygun kabul ediliyor,Kam dedikleri bilge kişiler sorun çözücü
oluyor,özellikle kadın erkek eşitliği toplumsal her ortamda kabul
görüyordu.
İslamla karşılaşma Türk boylarında iki sonuç yarattı.Bir
kısmı tamamen Mutezile-Hanefi Maturidi,diğer bir kısmı Alevilik
adı altında GökTengri dini ritüellerini kabul ederek siyasal ve
sosyal yaşamını sürdürdü .Özellikle Yeseviliğin kurucusu Ahmet
Yesevinin islam üzre yorumları Türkler üzerinde etkili oldu ve
Horasan erenleri adlı gruplarla Aleviliğin yolu
kurumsallaştı.Bunun devamında Bektaşilik,Mevlevilik;Melamilik
ve 14.yy dan sonra Nakşibendilik tarikat dünyasına hakim oldu
Son darbeyi Cengiz hanın Moğol kıyımı vurdu.Üç yılda 10
milyon insan yok edildi,yüzyılların birikimi kentler baykuş yuvası
oldu,kitaplıklar yakıldı,araştırma yapıları yok edildi ve İslam
dünyasında nerede ise parmakla gösterilecek sayıda bilim
insanı kaldı.Özellikle tarikatların katı yorumları islami
toplumlarında bilimi 600 yüzyıl süresince yok etti.Tek yaşatılan
bilim dalları, saraya da hizmet ettiğinden ,Tıp ve
Müneccimlikti.Diğer konular kafir veya zındık yaftası ile yok
ediliyordu.
Batı dünyası Orta asya coğrafyasının 9/12 yy arasında ulaştığı
bilgileri elde ederek Rönesans ve Reformun yolunu açtı.
Sayfa 8
Yaşanan süreç hem takdir edilecek hem üzerinde
düşünülecek dramadır.Orta asya toplumları,İslam alimlerinin
özellikle Mutezile,Hanefi ekolleri ile sağladığı yeni yorumlarla,
Hristiyanlığın başlangıç dönemindeki var olma korkusundan
doğan bağnazlığın yakıp yıktığı antik Yunan Roma çağının
kültürlerini birleştirerek bir tarihsel köprü oluşturdular.
Doğu dünyası ulaştığı başarılı ortamı giderek yitirdi,rekabet
edecek eğitim olanakları azaldı,yerini yalnız dinsel yapılanmalar
aldı.14yy ila 20 yy arasında tarih sahnesine çıkan
Osmanlı,Safevi ve Babür imparatorlukları
Konstantinopul,İsfahan,Agra başkentleri ağırlıklı olarak sultanın
mutlakiyeti eksenli devlet organizasyonlarını yaptılar,Biat ama
yalnız Biat ve Şeriatın tek yöntem olduğu, bu nedenle yeni
düşünce tohumlarının kaynağında yok edildiği yüzyıllar geçti
Bu üç Türk kökenli imparatorlukta anlayış ortaktı,Sultanın
maddi ve manevi gücünü göstermek.Daha önce belirttiğimiz Tıp
ilmi ve müneccimlik olayına,gücü gösteren estetik değerde
heybetli,devasa mimari unsurlar eklendi.Her şey sultanın itibarı
içindir,Saraylar,Camiler,Türbeler,Kaleler.Halbuki 9/13 yüzyıllar
arasında esas olan sivil yapılardı.Medreseler,Yollar,Köprüier,Su
yolları,Kervansaraylar,Kitaplıklar,Pazar yerleri ana unsurlardı.
Üç imparatorluktaki Türki bilimsel dünya (felsefe 12.yyda
bitmişti) 16.yya kadar ancak dört Hezarfen insanı bize
hediye etti.Nasreddin Tusi,Uluğ bey,Ali Kuşçu ve en son
rasathanesi top atışı ile yıkılan Takiyeddin efendi.Bu ortam
için daha fazla bilgiyi Adnan Adıvar’ın Osmanlı Türklerinde
ilim kitabında bulabilirsiniz.
Babür imp.luğu 19.yy ortalarına kadar yaşadı ve sonuçta Hint
dünyası hem parçalandı hem İngiliz egemenliğine girdi.Safevi
devleti ardından Afşar,Kaçar Türk hanedanlıkları 1925 e kadar
sürdü ve yerine İrani Pehleviler geldi,Hümeyni devrimi ile
hanedanlıklar yerini İmamete bıraktı.
Sayfa 9
Aziz okuyucu,genel çizgileri ile Türki halkların çok yönlü olarak
Tarih nehrindeki akışının Osmanlı İmp.luğu ortamına kadar ki
durumunu aktardım.
Burada rıhtıma kayığımızı çekip,soluklanıp,peki ama bu
dönemde Batı dünyası ne yaptığının km taşlarını irdelemezsek
devamını ve günümüzü anlamakta zorluk çekeriz.
Doğu dünyasında bilim ve özgür düşünce bitme
noktasında iken Biat üzerine ve de Teba esasında
kurumlaşma başladı.Tek sultan ve tek hukuk var, insan ve
mal,şeriat hukuku ile yönetilen kişiliksiz kitlelerce, sultanın izni
ölçüsünde değer arz etmektedir.Liyakatsiz yönetimler ,taraflı
hukuk,seçme olanağının olmadığı bir ortam.İslam dünyası
7.yydan daha geri, ceberrut ve İslama da tamamen zıt bir
yaşam modeline sürükler ve elde edilen bütün kazançlar Batının
eline geçer ve en son 30 ekim 1918 de Konstantinopul esir
düşer.Bağımsız hiçbir islam ülkesi kalmamıştır.1500 yılın gayret
ve değerleri teslim olup çökmüştür.
Nasıl oldu ??? Kayığımızı önce Londraya sürelim.Hristiyanlık
Orta asya kültüründen gelen bilgilerle Aristo ve Platonu tekrar
bulunca yeni ışıklar oluşur.Yıl 1215, Roma esaretinden 5 yy dan
itibaren çıkıp yeni kamusal düzen kurmaya çalışan
Norman,Anglikan derebeyleri,Kraldan arazilerinde aidiyet ve
serbestçe tasarruf hakkı istemekte,kralı bununla ilgili yasa
yapıp,uymaya zorlamaktadır. Kral John bunu kabul ederek,ilk
anayasal oluşuma ve de parlamentonun yolunu açmıştır.Bu
durum Avrupada geleceğin şekillenmesine yol
gösterecektir,Magna Carta tarihteki koltuğuna oturmuştur.
Sayfa 10.
Batı Dünyasında,Kentleşmenin yoğunlaşması sonucu,dinamik
yaşam uzmanlaşmayı getirmiş,biat hukuku giderek yerini Roma
hukukundan gelen bireysel haklarla ilgili oluşuma
bırakmış,pullukla çift sürmenin tarımsal üretimi arttırması,deniz
aşırı ticaretin yüksek hasılası,bankacılık sisteminin oluşması ile
kentlerde, aristokrat sınıfının yanında burjuva sınıfının da
güçlenmesi yeni bir düşün ve sanat ortamı
yaratmıştır.Giderek,bilim ve kiliseye karşın felsefe ve de seküler
eğitim,edebiyat,sanat ağırlığını duyurmaya başlar.İlk millileşme
Britanya adalarında ses verir, Latince yerine kendi milli dillerini
geliştirmeye başlarlar.Artan ticari rekabet askeri harcama ve
teknik gelişmeleri sağlarken,Amerikanın bağımsızlığı ve
Özgürlük fikri Fransız ihtilaline yol açar.
Halk iktidar paydaşı ve asal faktör olmaya başlayacaktır.Ülkeler
arası rekabet, özellikle 17 yy dan itibaren oluşan sermaye
birikimi ve bilim,felsefe ve sanat alanındaki ilerlemelerle
insanlığa yeni bir ışık olur ve din şalı artık yırtılmaya başlamıştır.
Hızlandırıcı unsurlar, yoğun kentleşme,her alanda
uzmanlığa destek,siyasetin hak arayışları,halka dönük
eğitim,sermaye hareketlerinin bilime desteği ve de tek düze
yaşamı olan kavimlerin giderek kendi sınırları içinde
Millileşme ve dillerini geliştirerek rekabete
hazırlanmalarıdır.
Batı artık Avrupa değildir,her kıtaya hakim durumda ve düzen
kurmaktadır..Önce Merkantilist,Kolonist amaçlar (ticaret
yapmak) giderek Emperyalist hükümranlığa varır ve de Avrupa
nüfus fazlasını ordu gözetiminde buralara yerleştirir.
Sayfa 11
Bilim,Teknik,felsefe ve yeni siyaset anlayışlarından yoksun
olunması sonucu,hem İslam dünyası, Çin ve Hint artık birer
sömürge ya da yarı bağımsız yerler durumundadır.Osmanlı
1699 Karlofça anlaşması ile ilk toprak kaybını yaşar ve 1918 de
bitecek çöküş serüveni ile tarihe mal olur.Çin esirdir,Hint
bağımlı Racalarla yaşar.Tarih nehrine geç te olsa 14 yy da
katılan Ruslar, Kanuni ve devlet erkanın öngörüsüzlüğü sonucu
1552 de Kazan şehrini ve Hanlığı Korkunç İvan’a kaptırırlar ve
zamanla Baltıktan Urallara ve Pasifik okyanusuna kadar bütün
Türki Asyayı ele geçirirler ve bu hegemonya günümüzde de
sürmektedirler.
Yazımın başlangıcında bir filozofun “ kendi heykelini
yontma”olgusunu vermiştim.Anlatmaya çalıştığım Türki
kavimler, 20.yy la kadar Batı benzeri şekilde bu çekici
kullanmakta bir yetersizlik göstermişler,sosyal yaşam
yüzyıllarca dondurucuda kalmış gibi sürer ve ancak
koşullarında zorlaması ile kentleşme oluşmaya başlamıştır..
Türk olarak, devlet kurmak için gösterdiğimiz dinamizme
oranla, yaşam koşullarının sosyal ve bilimsel hatta dinsel
anlamdaki sürecinde statik kaldık denilebilir.Yöneticinin kişiliği
ile yükselen,toplumsal çözümlere karşın zayıf bir sosyal yapımız
tarih boyunca sürmüştür.
Anadolu ve Trakya toprakları,10 yy dan başlayarak özellikle iki
ana Türk boyu olan Oğuzlarca yerleşilmiş,diğer boy olan
Kıpçaklarca Hazar üzerinden Balkanlara kadar ulaşılmıştır.
1800 lü yılların başından itibaren, Osmanlı İmparatorluğu’nun
yaşadığı yenilgiler sonucu oluşan toplumsal eziklik, özellikle
Türk insanını yeni bir durum değerlemesi ve sorgulamaya
yönlendirmiştir.
Sayfa 12
İlk ışık, gerek emperyal güçlerin gerekse ekaliyetin zorlamaları
ile ve de Fransız ihtilalinin düşünsel yenilikleri sonucu 1839 da
Tanzimat fermanı yayınlanır.Bunu 1876 da 1.meşrutiyet ve en
son 1908 de 2.Meşrutiyet dönemi izler.
Türk tarihi açısından bu üç hareketin amacı,Türk insanını
çağdaş rekabete hazırlayacak siyasal,hukuksal reformların
yapılması değil ,payitahtı kurtaracak, kemikleşmiş devlet
düzenine makyaj niteliğindedir.Azınlıkların elde ettiği
düşünce özgürlüğü,eğitimde yabancı misyoner okullarının
açılması,oransal olarak bireysel hakların ve güvenli yaşamı
koruyacak hukuksal değerlerin kabul görmesi imparatorluktaki
toplumlarda milliyetçiliği alevlendirdiği gibi altı yüzyıldır İdraksız
Türkler denilerek yalnızca askere çağrılmakta kullanılan Türk
kimlikli aydınlar arasında yoğun bir iletişim zemini oluşturur.
19 yy bir kabustur Türk dünyası için.Bırakın bilim,felsefe,sanat
olaylarını ekonomi Kapitülasyonlar, iç isyanlarla ve de Rus harbi
sonucu, 5/6 yüzyıldır çok geniş bir çevrede yaşayan Balkan
Türkleri,Kıpçak asıllı Ural bölgesi insanlarımız,Kırım,Kafkas
kökenlilerimiz yerinden koparak milyonlar halinde Trakya ve
Anadolu’ya akarlar.Sultan Abdülhamit 3,5 milyon km2 alanı
kaybeder.Kargaşa ve başıbozukluk ortamında Osmanlı devleti
1.dünya savaşında Almanya ile müttefik olup savaşa girer ve
dört yılın sonunda savaş kaybedilip yukarda belirttiğim gibi bir
Türk devleti daha 1918 de sona erer.
Trakya ,Marmara,Ege de yerleşik Türk aileler.beraber
yaşadıkları gerek Rum,Yahudi,Ermeni kökenliler ve misyoner
ve askeri okullarda okuyan çocukların,gençlerin çağdaş
oluşumu görmeleri ile sosyal toparlanmalar ve arayışlar
başlar.Hemen herkes kurtuluş reçetesi aramaktadır.
Sayfa 13
Mustafa Kemalimiz bu arayışların sinerjisini taşır.Gerek
bireysel meziyetleri gerekse kalıcı ve üretken oluşumlar,
onun temel ve yönlendirici seçenekleri olur ve olacaktır.
Kanımca ilk önemli çözümsel bilgiyi Sofyada iken eline geçen
Petrov’un Beyaz Zambaklar kitabından alır.Bu kitapta,filozof ve
devlet adamı Snellman köhneleşmiş Fin ulusunu nasıl çağdaş
düzeye ulaştırdığını anlatmaktadır.
Savaşlar biter Cumhuriyet kurulur hem de yokunda dahi yok
olduğu bir ortam vardır.Ama deha olmanın özelliği Yok’u
yönetip Var’a çevirebilme becerisidir.
Köylü Milletin efendisidir anlayışı ile yeni nesiller yetiştirmek
için Köy enstitülerinden başlayarak, toplumsal kalitenin
yükseltilmesini,vatandaşlık kavramı ve kadın,erkek eşitliği ile
girişim,seçim ve iş yaşamında liyakatın yerleşmesini sağlayarak
Cumhuriyeti hızla ülkenin her sathında tercih edilen bir yaşam
modeli olarak kabul ettirir.
Mustafa Kemal çok okuyan,felsefi tez antitez becerisi olan bir
kültür insanı olarak,yöneticilere, toplumu bir arada yaşamayı
benimseten öğeleri bulmalarını vurgulayarak ve de hedeflerin
uygulayıcısı ve yol göstericisi olmalarını öğretir..
Mustafa Kemal Atatürk,2500 yıllık bir tarihine ve de bunun
1500 yıllık dinsel yapısına vakıf bir liderdir.Bu tarih sürecini
incelerken Türk insanının rekabet edememe,ikincil varlık olarak
yaşamak,sık sık yerleştiği mekanlardan kaçarak yeni özgür
ortamları arama duygusunu ve de barış içinde yaşamayı ve
paylaşmayı yeğleyen kişiliğini saptamıştır.
Çöken ve ufukta çizgisi kaybolan insanına tarihsel bir emir
verir “DUR der ve Misak ı Milli ile burası vatanın
artık,burada ilelebet yaşayacağız diyerek gök kubbe altında
yerimizi belli eder.
Sayfa 14
Türkiye Cumhuriyet oluşumunda temel anlayış, Milli olma vasfı
ile toplumsal birlikteliğin sağlanması,eğitim birliği,vatandaşların
eşit koşullarda yaşamasının güvence altında tutulması,Laiklik
ile özgür bir karşılıklı saygı ortamının sağlanması ve de
yüzyıllardır süren dinsel yönetim anlayışının devletten
çıkarılarak Seküler yönetime geçilmesidir.
Türk insanı,Cumhuriyet yönetimi ile zor olanı büyük ölçüde
başarmıştır.İki önemli ve çağdaş sosyal gelişimi simgeleyen
öğenin madalyonunu yakasına takmış ve bunları
içselleştirmiştir.Geçte olsa Milli devlet olabilmiş ve de Biat
kültürü olan din yönetiminden Laik yönetime geçebilmiştir.
Bu toprakların insanları Cumhuriyetle kişiliğini bulmuştur.
.Toplumsal yürüyüşte geç kaldık,bizden yüzyıllar önce Milli
devletlerini kuranlar hızla ilerleyebilmiştir.Keza din ve devlet işini
250 yıl önce ayırt edenler bilim,felsefe ve sanatta çok hızlanıp
tarım toplumundan sanayi toplumuna geçmişlerdir.
Biz cumhuriyetle, Atatürkün öncülüğü ve bilgisi ile
hızlandırılmış bir süreci başlattık.100 yıllık sürenin ilk onbeş
yılında temel prensip ve uygulama örnekleri ile toplumu
kucaklaştırdık.Savaş yılları ve arkadan gelen kutuplaşma iyi
yönde demokrasiyi kazandırdı ama kötü yönde bağımsız
dünyamızı zayıflattı.
1950 de gizli oy ve açık sayımla, vatandaşların her hangi
bir kısıtlanmaya uğramadan katıldıkları seçimle Türk
tarihinde bir önemli dönemeç başarıldı.Her konu tenkite
açıktır ama tarihsel süreçlerde önemli olan varılan
aşamanın geleceğe dönük sürdürebilirlik olanak ve olasılık
düzeyidir.
Sayfa 15
20 yy, tarihin, en medeniyet düzeyi yüksek ve de devasa
bilimsel ve teknik gelişmişlik niteliğini taşırken,ironi ötesi,tarihin
en acımasız ve kanlı bir yüzyılıdır da.İki dünya savaşı,ideolojik
iç savaşlar,sonuçta iki kutuplu yaşam yılları.Bir tarafta 200/300
usd milli gelirle kadidi çıkmış toplumlar,diğer tarafta 40/50 bin
usdli obez ve kolestrolden cıvık cıvık toplumlar.
Türkiye, demokrasiye geçerek batı bloğunda yer
alıp,siyasal,hukuksal,sosyal,ekonomik seçimlerinde özgürlük
düşüncesinin birincil kabul olduğu ortamda yaşamını sürdürdü.
Cumhuriyetin oluşumu ile eğitim,öğrenim ve girişim
kolaylığı,halkta “kimsesizlerin kimsesi olma”koruyuculuğu
anlayışı ile liyakatli kadrolar sağlandı.Bunun sonucu önemli
ölçüde mühendis,mimar,doktor,öğretmen,sanayici,üretici ve
modern tarım olanakları nicelik ve nitelik olarak topluma katıldı.
Türk insanı yaygın Türkçe öğrenimle ortak bir dile hem kavuştu
hem de yazın alanında kadın ve erkek yazar ve araştırmacı
topluma katıldı.Bir örnek vermek isterim,100 yıllık
Cumhuriyet dönemindeki yazar ve sanatçı sayımız bütün
Türk tarihinden fazla bulunmaktadır.Bunun nedeni
cumhuriyetin erdeminin sonuçlarıdır.
Türk insanı farklı bir ırk Dnası ile yapılanmıştır.Kanımca bunun
önemli nedeni, çok uzun yıllar kara,ova,yayla insanı olması
deniz kıyısı insanı gibi kozmopolit kaliteyi yakalayamamasıdır.
Bizi Batıya yönelten etkenler doğumuzda aşamayacağımız Çin
gerçeği,güneyimizde yüksek dağlar ve ardındaki Hint iklim
kuşağının zorluğu.Atalarımızı takdir etmek gerekir,kah savaşıp
kah yerleşerek 5000 kmyi aşıp,bize kıskançlık çeken güzel bir
yurt bıraktılar,bu vesile ile şükranlığımı belirtmek isterim.
Türk insanı 1000 yıl iki önemli yönetim altında yaşadı.biri
Sultanizm diğeri katı Sünni din uygulamaları.İkisinde de
insan değil kul kabul edilen bir mahluk var.
Sayfa 16
Esaret cehenneminin kapılarını açıp nasıl Ergenekonda demiri
eritip Türkler özgür kaldıksa Cumhuriyet bizim
2.Ergenekonumuz oldu.
İnsan hangi toplumda yaşarsa yaşasın o toplumun tarihinin
bagajını hep sırtında taşır ama bir yeteneği varsa bagajın
yükünü taşınabilir kaliteye getirir.İşte Cumhuriyet 100 yıllık
sürecinde bu bagajın demokrasiye aykırı ve Devleti zaafa
uğratacak olan kısımlarını unutmadan, örneğin,tarikatların
islama aykırı varlığının canlandırılması,hilafet arzuları,ırksal
ayrım talepleri,erkek kadın eşitliğinin bozulması,kadın ve çocuk
haklarının zayıflatılması gibi,mücadeleyi sürdürdü ve
sürdürecektir.
1950 den başlayan demokrasi uygulaması,asker ve sivil devlet
bürokrasisi hataları ile beklenmeyen bir zafiyeti yaşamamıza
neden oldu.Cumhuriyetin esası olan kanunların ve
uygulayıcılarının, özellikle şeriat emelleri ile seçimlerde din
istismarı yoluyla meclise giren seçilmişlerin, giderek, bildiğimiz
Fetret kozalarını hem devletten besletmesi hem de müfredata
karışarak toplumsal gelişmişliği giderek zayıflatması ciddi bir
oluşum olarak karşımıza,darbe ve toplumsal kaos olarak çıktı.
Atatürkümüz Havzada o yokluk günlerinde şunu söyleyip bir
hedef de koydu “Milletin istiklalini yine Milletin azim ve kararı
kurtaracaktır”
Günümüz Türkiyesi ulaştığı boyutta fakirleşmiş olmanın
şaşkınlığı içindedir.Son 31 Mart seçiminde toplumun sokakta
ittifak kurması Türk insanının zorluk karşısında imkan ve
kabiliyetinin başarısıdır.Ekonomik zorluklar beş yılda şu veya bu
şekilde aşılacaktır.Türk toplumu çok deneyimli bir insan
yapısından oluşur.En önemli tarafı bireysel çözüm yeteneğidir.
Sayfa 17
Türkiye Cumhuriyetinin bekası ,yani çağdaş dünyada rekabet
edebilir siyasai,hukusal,sosyal,ekonomik ve hümanist
değerlerde ortak yaşam düzey ve araçlarını kullanabilmesi ve
bunda da ısrarcı olması ile olanaklıdır.
Bunun ana çerçevesi ,yükseltilmesi gereken demokrasi
çıtasıdır.Sorgulanabilir yöneticiler,ortak ulusal bazlı eğitim ve
öğretim yanında,kişilerin kökenine saygı ve ona bağlı kültürünü
geliştirilmesine olanak tanınmasıdır.Devletin, inançlarda tarafsız
ve eşitlikçi davranarak kamuoyunun beraber yaşama olgusuna
yol açmasıdır.Devlette görev almanın bir farkındalık ve
eşitsizlik kaynağı olamayacağı topluma anlatılmalıdır. Akademi
dünyası halkla buluşmalıdır.Aydınlarımız, 100 yıl içinde
yaşanan hataları değerlendirerek, Cumhuriyetin insanı esas
alan,din veya ideolojilerin yoluna saplanmayan ve liyakatla
farklılık yaratan,köylüyü yani üretimi efendi sayan,
beklentilerimizde öncü olmalıdır.
Efendiler diyen, o Evrenin hediyesi insan “asla şüphem
yoktur ki Türkluğun unutulmuş büyük medeni vasfı ve
büyük medeni kabiliyeti,bundan sonraki inkişaf
(gelişme)ile,atinin (geleceğin)yüksek medeniyet ufkunda
yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Ne mutlu bize.
M.Cenap Murtezaoğlu
18.5.2024
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Cenap Murtezaoğlu
TÜRK'ÜN SEYİR DEFTERİ, UZAY TARİHİ..
Türk’ün seyir defteri,uzay tarihi……. !!!
Ms.3 yy da yaşayan Neoplatonculuğun önemli bir yapı taşı olan
filozof Plotinos şunu söyler “ İnsan,doğduktan itibaren kendi
heykelini yontmaya başlar”.Bu söylem, başka bir deyişle ,her
an kendi tarihini yaparken bunun toplumla birleşmesi ile ortak
yaşam formatları oluşturur..Ana format hep yöneten ve
yönetilenler olmuş,diğer öğeler yani dil,düşünce,iletişim ve
duygular bu formatı biçimlendiren inanç ve
felsefi,bilimsel,sanatsal yapı taşları da yaşam motoru
olmuşlardır.
Pazu gücümü,İkna gücümü adlı yazımın son paragrafında
Türk halkının 31 marttaki seçimini anlatmıştım.Bu silkinmenin,
tarihsel önce ve sonrasının nedenselliğini irdelemenin gerekli
olduğunu düşünerek, sorumluluk duyarak yine tarih nehrimin
kayığına binmeyi ve de gelecek için bir uzay aracını hazır
tutmayı gerekli gördüm.
Gerek Mukaddime adlı yapıtın yazarı İbn Haldun gerekse
Tarih Bilinci adlı yapıtın yazarı Arnold Toynbee (biri 14.yy
diğeri 20.yy)yakın bir değerleme ile “ Coğrafya bir kaderdir”
anlamında klişeleşen bir tümceyi bizlere hediye etmişlerdir.
Bu klişe tümceyi,kanımca, en uzun ve inişli çıkışlı yaşayan
başlıca ırklardan biri kendini Türk kabul eden toplumlardır.
Türkler üzerinde bir ömür çalışıp,emek veren Türkolog
Jean Roux,biz Türkler için,onlar kum taneleri gibidir
kaynaşmazlar ama bir arada dururlar benzetmesini
yapmıştır.Tarihsel sürecimizin en başat gösterimi farklı
coğrafyalarda ama ad değiştirerek sürekli devlet kurma ve
yıkma yeteneğimizdir.!6 devlet kurmuşuz ve Türkiye
Cumhuriyetimiz 17.devletimidir.Son 1500 yılı esas alarak
karşılaştırma yaparsak, tek İngiltere,tek Fransa,tek Almanya
vardır,coğrafyalar benzer bu sürede hemen hemen aynı
kalmıştır.Bu bir tarih seyridir.
Sayfa 2
Bu toplumlara ilişkin en önemli bilgiyi veren Mö 1.yy da
yaşayan ve buraları feth edip Roma kültürünü oralara aşılayıp,
yaşam biçimlerini değiştiren Roma devlet adamı Julius
Sezardır.Aynı zamanda iyi bir yazar ve gözlemci olan Sezar bu
halkların durumlarını Galya Seferi adlı kitabında
anlatmaktadır.Buralarda yalnız imar değil,yönetsel
yapılanma,Hukuk düzeni ve kurumsallaşmayı başlatmıştır.
Türkler olarak bizler ise de MÖ 2.yyda Oğuz hanla ilk
göçebe esaslı devletimizi kurduk ve tarihimizi oluşturmaya
başladık.
Dünya tarihi, özünde , farklı toplumlar arasında rekabet
dinamiğinin yaşandığı süreçlerdir.Mö 3ooo den 1000 yılına
kadar yaşanan Bronz çağının dinamiklerinin özünde erken
kentleşen Sümer,Mısır,Hitit ve Miken medeniyetlerinin yazı ve
kültür yaşamlarının çevreye göre ileri olması ve bunun doğal
sonucu, sosyal , tarım, ticaret ve de sanat olaylarının kalite ve
miktar olarak yükselmesi ile refahların artmasıdır.
Mö 1200 lü yıllardaki kuraklık ve de mevcut kent refah
düzeylerinin çekiciliği sonucu, çevre göçebe kavimleri atak ve
istilalarını arttırarak devletlerin yıkılmasına neden
olmuştur.Başlayan Demir çağı 300 yıl süren bu karanlık dönem
sonucunda,yine aynı Akdeniz ve Mezopotamya havzasında
yeni bir yönetim oluşumuna yer açmıştır.Kent devletleri kendi
yönetim ve yerleşimlerini işlevsel duruma getirip, demir
madeninden üretilen silahlarla güçlü ordular oluşturup
farklı bir tarih çizgisinde yürümeye başlamışlardır.Demir
çağının önemli simgesi olan Kent devletleri ve oluşan
imparatorluklar, Atina,İyonya,Babil,Pers,Roma,Makedon
Ptolemaos,Selevkos gibi yönetim ortamlarında tarihin ilk
bilim,felsefe,sanat ve dinsel yapılanmalarını görmekteyiz.
Sayfa 3
Kent kültürünün yerleşmesi, bugün modern yaşamımızı da
düzene sokan hukuk,yönetim biçimleri,ticaret,eğitim,bilim
felsefe oluşumları, sanat,dinsel ritüellerinde ilk ve de kalıcı
adımların atılmasını sağlamış,bu oluşumlar temas kurulan
diğer toplumlara da zaman içinde yansıyarak gelişmiştir.
Kent kültürünün önemini anlamak için size Mö 8 ila 2 yy
arasında yaşayıp, eser veren dev isimleri vermeyi borç
bilirim.Zerdüşt,Tevrat yazarı Ezra,Thales,Solon,Kleisthenes
Euclid,Pisagor,Sokrat,Platon,Aristo,Zenon,Heraklitos
Akdeniz bölgesi ve Anadolu,Mısır,Mezopotamya inşa ve
imarda çağın son tekniklerini kullanıyor,bina,su yolları, tarım,alt
yapı,köprü, liman, tiyatro,hamam,stadyum gibi ortak
yararlanılan sabit oluşumlar inşa ediyorlardı.Bu konuda Romalı
Vitruvius’un Mimarlık üzerine kitabını öneririm.
Bu tarihsel süreci farklı bir coğrafyada yaşayan Hun,Avar,
Türk,Rus olarak genel çatı adı altında tanımladığımız çok çeşitli
kavimler, Ms 8/9 yy a kadar Doğu Avrupa’dan Çin sınırına
kadar,Karadeniz’in kuzeyinden geçerek Bozkır devletleri
olarak kah kurulup kah yenilerek bir müddet sonra yerlerini
başkalarına bırakıyor,yeni devletler kuruluyordu.
Güçlü ve sürekli yönetimlerin yetersizliği,kentleşmenin
oluşmasını geciktirmiştir.Bu Kavimlerin yaşam biçimi, göçebelik
üzerine kurulu ve yerleşik düzeni asal olmadığından tarımsal
faaliyetlerden çok, bozkırlarda yaylalarda hayvan besiciliği ile
uğraşarak sürmüştür.Siyasi Yönetim biçimi olarak askeri bir
sistem benzeri toplumsal yaşam kurulmuştur.Küçük el sanatları
en karakteristik sanat alanı olmuştur.Aynı tarihi süreçte yaşayan
toplumlardaki bilim,felsefe,sanat,yazılı edebiyat
gelişmemiştir.Kanonik din ritüelleri yerine,kamlık,druidlik gibi
ruhani kişilikler dinsel törenlerle halka yol göstermişlerdir.
Sayfa 4
Özellikle 7/8 yy dan başlayarak, Orta Asya da ki kuraklık
nedeniyle Türki kavimler Hazar üzerinden batıya ve de asıl İran
bölgesine,Horasan’a,Hindistan’a doğru on binlerce Oba olarak
yöneldiler.İslamiyet öncesinde Nasturi,Zerdüşt,Mani, Budist
kültler üzerine kurulu kentlerde ortak bir hoşgörü altında
yaşayan toplumlar,bilim,felsefe,sanat çalışmalarında önemli
oluşumlar sağladıkları gibi ticaret, tarım ve metal sanayinde
üretim yaparak İpek yolu üzerinde yoğun aktivite içinde
yaşadılar.
Arap orduları, Hz Ömer zamanından başlayarak bu bölgede
Fars Sasani köklü devletinin yıkılması,istilası ile sağlanan
kazançların çekiciliği sonucu iktidara gelen Emeviler önemli
sayıda askerle bu bölgeyi fetih ve Araplaştırma politikasına
yöneltti.
Emevi ve Abbasi ordularınca esir edilen on binlerce Türk ve
İran asıllı kişiler köle olarak satıldılar..Önemli sayıdaki kitaplıklar
bulunan kentler yakıldı,tahrip edilip,zenginlikleri Halifeliğin
ganimeti oldu. Ama kısa bir süre sonra kültürce zayıf
işgalciler kadim toplumlardan asker ve memur olarak
faydalanmak zorunda kaldılar..Horasan,Batı İran,Afganistan
bölgelerinde yeni kentler kuruldu, Orta Asya’nın kadim kültürleri
İslam’la beraber yaşamaya başladılar.
Türk kavimlerinden Karahanlılar hanı Satuk Buğra 920
yılında,İbn Fadlan’ın anlatımı ile 200 bin çadır ahalisi ile
islamiyeti kabul eder.
Bu oluşumu, MS 950 lerden başlayarak Selçuk beyle ve
devamında Tuğrul beyle devletleşme ve kentleşme süreci takip
ederek,binlerce Oğuz,Türkmen Obaları,göçebeliği bırakıp
kentlere yerleşmeye,yeni kentler oluşturmaya başladılar.Bunlar
kadim kültürlerin kentleri olan Merv,Rey,Nişabur gibi düzenli
sosyal ve düşün yaşamı yüksek yerlerdir.
Sayfa 5
Bu önemli olaya devam etmeden,İslam devletinin ve tarihinin
temel ve günümüzde de yaşayan oluşumlarına kısaca
değinmek gerekir.Hz Muhammed yalnız bir din değil bir
devlette kurmuştur ve her devlet iktidar kavgalarının
arenasıdır.İslamda da böyle olmuştur.Gerek peygamber
gerekse halifeler dönemindeki önemli fetihlerin yüksek ganimet
getirileri görüntüde inanç,fikir farklılıkları da olsa özünde iktidar
mücadelesidir.
İlk kırılma, Peygamberin naşı soğumadan başlamış,Hz Ali
taraftarları ve diğerleri arasında emirlik ayrışması çıkmış,Şia
sonra Şii yani ayrılanlar fırkası oluşmuştur.Gerek dört halife
gerekse Emevi Abbasi dönemlerinde bu ayrılma hem
derinleşmiş,politize olup ,kan dökülmüştür.Sünni ve Şii ayrımı
önceleri Araplar arasında olurken,yüksek kültürlü İran
Sasanilerin Fars Zerdüşt kültü ortamı,Araplara tepki olarak
İslamlaşmayı kabul ederken,Şiiliği benimseyerek ibadet ve
inanç ritüellerinde farklılıklar oluşturmuşlardır.Bu durum
günümüzde de aynen sürmektedir.
Türklerin aynı coğrafyada hem Mevali/köle durumundan
kurtulup devamında bölgeyi yöneten güce ulaşması,bu din ritüel
ayrışması sonucu onları Sünni anlayışa yönlendirmiştir
Yerleşik,kentsel İran,Fars kültürü yeni yerleşen ve yönetimdeki
Türk gücüne katkısı kurumsallaşmada,eğitimde,bilimsel,felsefi
ve sanatsal alanda da oldu.Sanat ve edebiyatta ağırlık
Farsça,bilim,felsefe,fıkıh,kelamda arapça Türk aydınların tercihi
oldu.Bu dönemde Harezmi,Farabi,İbn sina,Hücendi,Razi,Biruni
ve Ömer hayyam gibi “Hezarfen” yani bin ilim sahibi lakaplı
dönemin seçkin matematik,fizik,astronomi,biyoloji,tıp alimleri ve
filozofları,altın çağı 400 yy yaşattılar.
Sayfa 5
Budizm felsefesi,Kadim Yunan medeniyetinin filozof,bilim
adamı,sanatkarlarını unutulmuş eserleri Süryani ve Nasturiler’in
tercümeleri ile tekrar ortaya çıktı.Özellikle Farabi,İbn
Sina,Biruni’nin Aristo yorumları zamanla batı
Rönesans’ının yapı taşları oldu.
Türkçe ,SelçukluTürk imparatorluğunda ve de çevre Türk asıllı
devletlerde yalnız ordu içinde ve sokakta,evde ki halkça
konuşuluyordu.Aydınların eğitim ve öğretim de esas aldıkları
Farsça ve Arapça idi.Bu nedenle, İrani veya Arap
kökenliler,Türk insanını ve de Türkçeyi bilim,felsefe ve de sanat
için yetersiz buluyorlardı. 11 yy da önemli iki tepki Kaşgarlı
Mahmut’un Divan-ı lügat ül Türk ve Yusuf Has Hacib’in Kutadgu
Bilig eserleri ile ortaya çıktı.Türk yazın tarihine kazandırılan bu
tepkisel eserlerin önemi iki Türk aydının Türkçenin zenginlğini
ve öğrenme kolaylığını göstermesi bakımından çok
önemlidir.Hatta Türk diline katkıları ile ilgili bir karşılaştırmayı
yapan çağımız yazarları,bu iki aydımızın katkısını Chaucer’in
İngilizceye,Dante’nin İtalyancaya ve de Luther’in Almancaya
katkısı ile benzeştirirler. Orta Asya’nın bu döneminin
siyasal,kültürel gelişimine ilginiz varsa Amerikalı araştırmacı
Frederick Starr’ın Kayıp Aydınlanma kitabını öneririm.
İslam bir yeni dünya gücüdür.Ms 611 de Hicretle başlayan Arap
oluşumu ve gücü Ms 1060 Selçuklu devleti Hanı Tuğrul beyin
Abbasi halifesini kurtarıp egemenliğ altına alması ile İslam
coğrafyasında 20 yy a kadar bağımsız Arap yönetimi yok gibi
olup hakim unsur tamamen Türklere geçer.Burada bir önemli
not düşmek gerekir,Tuğrul bey Abbasi halifesinin ısrarla
halife olmasını teklif etmesine karşın devlet reisi olarak
kalır ve dini vasfı red edip halife olmaz.Bu din devlet yani
laiklik ayrımının tarihimizdeki ilk örneğidir.Cumhuriyetle bu
çizgi yeniden oluşmuştur.
Sayfa 6
Halifeliğin varlığına karşın İslam düşünce ve uygulamalarındaki
farklı yorumlar önce sosyal ve siyasal bozulma ve derin
ayrışmalara ,bilim,sanat ve felsefe gibi hoşgörü ortamı isteyen
günlük yaşamın bozulmasına neden oldu.Bilim ve felsefenin
saadet döneminin sonuna gelindi.Ayrıca etkin ve önemli
süreç,özellikle Türki devletleri kuran yöneticilerin Türk
geleneği sonucu yakın akrabalarına yönetsel bölgeler
bırakması kolayca kırılma,baş kaldırmalara zemin
hazırladığı gibi,kentleşmeyi ve de Millileşmeyi geciktiren
etkenler oldu.
Aydınlanmaya Noktayı koyan Bağdat Nizamiye
medresesinin en üst yöneticisi Gazali oldu.Getirdiği yorumla
her şeyin Nas ile çözülebileceğini bilim ve felsefeye gerek
olmadığını hatta bunların zındıklık olduğunu söyleyip ,kendi de
sonuçta çıkışı tasavvufta buldu.
Bu yeni oluşum deprem etkisi yaptı.Çin sınırından Endülüse
bütün islami yönetimlerde, ortak ritüellerde farklılıklar oluşunca
halk,aydın kesimler türbülansa girdi.Yönetimler Cami çevresinin
gücü ile hesabı aydınlara kestiler.Bilim,felsefe durdu.
Topluma öncü olması gereken Aydın kesimler, bu
paranoya altında tasavvufa ağırlık vererek bireysel
kaçışla,İslamın özü olan,rekabetçi nesiller yetiştirme, üretimle
toplumsal fayda sağlama ,bilimsel araştırmalar yapma,insanlar
arasında farklılıkları kaldırma, yönetime katılma, seçme
faaliyetlerinde bulunmayı terk ederek, kendilerine “mürit”
denilen çevreleri ile toplumu ayrıştırıcı,taraflı tarihsel bir olgu
yarattılar.
Arap ağırlıklı bölgede başlayan bu tasavvuf oluşumu
Horasanda yeni örgütlenmelere yol açtı.Salt ,dinsel ritüel ve sıkı
sıkıya bilim ve felsefeye kapalı ama ticarete, devlette
memuriyete açık,taraftarını koruyan tarikatlar ortaya çıktı.Bunlar
Yesevilik,Nakşibendilik iki ana unsur olarak yerleşti.
Sayfa 7
Türk dünyası İslam ortamına yerleşmeden GökTengri diye
tanımladıkları tek Tanrıya tapıyorlar ama doğa güçleri ile de
bağdaşmış ritüellerle yüzyıllarca yaşamlarını
sürdürüyorlardı..Bu inanç düzeninde her düzgün ortam ibadete
uygun kabul ediliyor,Kam dedikleri bilge kişiler sorun çözücü
oluyor,özellikle kadın erkek eşitliği toplumsal her ortamda kabul
görüyordu.
İslamla karşılaşma Türk boylarında iki sonuç yarattı.Bir
kısmı tamamen Mutezile-Hanefi Maturidi,diğer bir kısmı Alevilik
adı altında GökTengri dini ritüellerini kabul ederek siyasal ve
sosyal yaşamını sürdürdü .Özellikle Yeseviliğin kurucusu Ahmet
Yesevinin islam üzre yorumları Türkler üzerinde etkili oldu ve
Horasan erenleri adlı gruplarla Aleviliğin yolu
kurumsallaştı.Bunun devamında Bektaşilik,Mevlevilik;Melamilik
ve 14.yy dan sonra Nakşibendilik tarikat dünyasına hakim oldu
Son darbeyi Cengiz hanın Moğol kıyımı vurdu.Üç yılda 10
milyon insan yok edildi,yüzyılların birikimi kentler baykuş yuvası
oldu,kitaplıklar yakıldı,araştırma yapıları yok edildi ve İslam
dünyasında nerede ise parmakla gösterilecek sayıda bilim
insanı kaldı.Özellikle tarikatların katı yorumları islami
toplumlarında bilimi 600 yüzyıl süresince yok etti.Tek yaşatılan
bilim dalları, saraya da hizmet ettiğinden ,Tıp ve
Müneccimlikti.Diğer konular kafir veya zındık yaftası ile yok
ediliyordu.
Batı dünyası Orta asya coğrafyasının 9/12 yy arasında ulaştığı
bilgileri elde ederek Rönesans ve Reformun yolunu açtı.
Sayfa 8
Yaşanan süreç hem takdir edilecek hem üzerinde
düşünülecek dramadır.Orta asya toplumları,İslam alimlerinin
özellikle Mutezile,Hanefi ekolleri ile sağladığı yeni yorumlarla,
Hristiyanlığın başlangıç dönemindeki var olma korkusundan
doğan bağnazlığın yakıp yıktığı antik Yunan Roma çağının
kültürlerini birleştirerek bir tarihsel köprü oluşturdular.
Doğu dünyası ulaştığı başarılı ortamı giderek yitirdi,rekabet
edecek eğitim olanakları azaldı,yerini yalnız dinsel yapılanmalar
aldı.14yy ila 20 yy arasında tarih sahnesine çıkan
Osmanlı,Safevi ve Babür imparatorlukları
Konstantinopul,İsfahan,Agra başkentleri ağırlıklı olarak sultanın
mutlakiyeti eksenli devlet organizasyonlarını yaptılar,Biat ama
yalnız Biat ve Şeriatın tek yöntem olduğu, bu nedenle yeni
düşünce tohumlarının kaynağında yok edildiği yüzyıllar geçti
Bu üç Türk kökenli imparatorlukta anlayış ortaktı,Sultanın
maddi ve manevi gücünü göstermek.Daha önce belirttiğimiz Tıp
ilmi ve müneccimlik olayına,gücü gösteren estetik değerde
heybetli,devasa mimari unsurlar eklendi.Her şey sultanın itibarı
içindir,Saraylar,Camiler,Türbeler,Kaleler.Halbuki 9/13 yüzyıllar
arasında esas olan sivil yapılardı.Medreseler,Yollar,Köprüier,Su
yolları,Kervansaraylar,Kitaplıklar,Pazar yerleri ana unsurlardı.
Üç imparatorluktaki Türki bilimsel dünya (felsefe 12.yyda
bitmişti) 16.yya kadar ancak dört Hezarfen insanı bize
hediye etti.Nasreddin Tusi,Uluğ bey,Ali Kuşçu ve en son
rasathanesi top atışı ile yıkılan Takiyeddin efendi.Bu ortam
için daha fazla bilgiyi Adnan Adıvar’ın Osmanlı Türklerinde
ilim kitabında bulabilirsiniz.
Babür imp.luğu 19.yy ortalarına kadar yaşadı ve sonuçta Hint
dünyası hem parçalandı hem İngiliz egemenliğine girdi.Safevi
devleti ardından Afşar,Kaçar Türk hanedanlıkları 1925 e kadar
sürdü ve yerine İrani Pehleviler geldi,Hümeyni devrimi ile
hanedanlıklar yerini İmamete bıraktı.
Sayfa 9
Aziz okuyucu,genel çizgileri ile Türki halkların çok yönlü olarak
Tarih nehrindeki akışının Osmanlı İmp.luğu ortamına kadar ki
durumunu aktardım.
Burada rıhtıma kayığımızı çekip,soluklanıp,peki ama bu
dönemde Batı dünyası ne yaptığının km taşlarını irdelemezsek
devamını ve günümüzü anlamakta zorluk çekeriz.
Doğu dünyasında bilim ve özgür düşünce bitme
noktasında iken Biat üzerine ve de Teba esasında
kurumlaşma başladı.Tek sultan ve tek hukuk var, insan ve
mal,şeriat hukuku ile yönetilen kişiliksiz kitlelerce, sultanın izni
ölçüsünde değer arz etmektedir.Liyakatsiz yönetimler ,taraflı
hukuk,seçme olanağının olmadığı bir ortam.İslam dünyası
7.yydan daha geri, ceberrut ve İslama da tamamen zıt bir
yaşam modeline sürükler ve elde edilen bütün kazançlar Batının
eline geçer ve en son 30 ekim 1918 de Konstantinopul esir
düşer.Bağımsız hiçbir islam ülkesi kalmamıştır.1500 yılın gayret
ve değerleri teslim olup çökmüştür.
Nasıl oldu ??? Kayığımızı önce Londraya sürelim.Hristiyanlık
Orta asya kültüründen gelen bilgilerle Aristo ve Platonu tekrar
bulunca yeni ışıklar oluşur.Yıl 1215, Roma esaretinden 5 yy dan
itibaren çıkıp yeni kamusal düzen kurmaya çalışan
Norman,Anglikan derebeyleri,Kraldan arazilerinde aidiyet ve
serbestçe tasarruf hakkı istemekte,kralı bununla ilgili yasa
yapıp,uymaya zorlamaktadır. Kral John bunu kabul ederek,ilk
anayasal oluşuma ve de parlamentonun yolunu açmıştır.Bu
durum Avrupada geleceğin şekillenmesine yol
gösterecektir,Magna Carta tarihteki koltuğuna oturmuştur.
Sayfa 10.
Batı Dünyasında,Kentleşmenin yoğunlaşması sonucu,dinamik
yaşam uzmanlaşmayı getirmiş,biat hukuku giderek yerini Roma
hukukundan gelen bireysel haklarla ilgili oluşuma
bırakmış,pullukla çift sürmenin tarımsal üretimi arttırması,deniz
aşırı ticaretin yüksek hasılası,bankacılık sisteminin oluşması ile
kentlerde, aristokrat sınıfının yanında burjuva sınıfının da
güçlenmesi yeni bir düşün ve sanat ortamı
yaratmıştır.Giderek,bilim ve kiliseye karşın felsefe ve de seküler
eğitim,edebiyat,sanat ağırlığını duyurmaya başlar.İlk millileşme
Britanya adalarında ses verir, Latince yerine kendi milli dillerini
geliştirmeye başlarlar.Artan ticari rekabet askeri harcama ve
teknik gelişmeleri sağlarken,Amerikanın bağımsızlığı ve
Özgürlük fikri Fransız ihtilaline yol açar.
Halk iktidar paydaşı ve asal faktör olmaya başlayacaktır.Ülkeler
arası rekabet, özellikle 17 yy dan itibaren oluşan sermaye
birikimi ve bilim,felsefe ve sanat alanındaki ilerlemelerle
insanlığa yeni bir ışık olur ve din şalı artık yırtılmaya başlamıştır.
Hızlandırıcı unsurlar, yoğun kentleşme,her alanda
uzmanlığa destek,siyasetin hak arayışları,halka dönük
eğitim,sermaye hareketlerinin bilime desteği ve de tek düze
yaşamı olan kavimlerin giderek kendi sınırları içinde
Millileşme ve dillerini geliştirerek rekabete
hazırlanmalarıdır.
Batı artık Avrupa değildir,her kıtaya hakim durumda ve düzen
kurmaktadır..Önce Merkantilist,Kolonist amaçlar (ticaret
yapmak) giderek Emperyalist hükümranlığa varır ve de Avrupa
nüfus fazlasını ordu gözetiminde buralara yerleştirir.
Sayfa 11
Bilim,Teknik,felsefe ve yeni siyaset anlayışlarından yoksun
olunması sonucu,hem İslam dünyası, Çin ve Hint artık birer
sömürge ya da yarı bağımsız yerler durumundadır.Osmanlı
1699 Karlofça anlaşması ile ilk toprak kaybını yaşar ve 1918 de
bitecek çöküş serüveni ile tarihe mal olur.Çin esirdir,Hint
bağımlı Racalarla yaşar.Tarih nehrine geç te olsa 14 yy da
katılan Ruslar, Kanuni ve devlet erkanın öngörüsüzlüğü sonucu
1552 de Kazan şehrini ve Hanlığı Korkunç İvan’a kaptırırlar ve
zamanla Baltıktan Urallara ve Pasifik okyanusuna kadar bütün
Türki Asyayı ele geçirirler ve bu hegemonya günümüzde de
sürmektedirler.
Yazımın başlangıcında bir filozofun “ kendi heykelini
yontma”olgusunu vermiştim.Anlatmaya çalıştığım Türki
kavimler, 20.yy la kadar Batı benzeri şekilde bu çekici
kullanmakta bir yetersizlik göstermişler,sosyal yaşam
yüzyıllarca dondurucuda kalmış gibi sürer ve ancak
koşullarında zorlaması ile kentleşme oluşmaya başlamıştır..
Türk olarak, devlet kurmak için gösterdiğimiz dinamizme
oranla, yaşam koşullarının sosyal ve bilimsel hatta dinsel
anlamdaki sürecinde statik kaldık denilebilir.Yöneticinin kişiliği
ile yükselen,toplumsal çözümlere karşın zayıf bir sosyal yapımız
tarih boyunca sürmüştür.
Anadolu ve Trakya toprakları,10 yy dan başlayarak özellikle iki
ana Türk boyu olan Oğuzlarca yerleşilmiş,diğer boy olan
Kıpçaklarca Hazar üzerinden Balkanlara kadar ulaşılmıştır.
1800 lü yılların başından itibaren, Osmanlı İmparatorluğu’nun
yaşadığı yenilgiler sonucu oluşan toplumsal eziklik, özellikle
Türk insanını yeni bir durum değerlemesi ve sorgulamaya
yönlendirmiştir.
Sayfa 12
İlk ışık, gerek emperyal güçlerin gerekse ekaliyetin zorlamaları
ile ve de Fransız ihtilalinin düşünsel yenilikleri sonucu 1839 da
Tanzimat fermanı yayınlanır.Bunu 1876 da 1.meşrutiyet ve en
son 1908 de 2.Meşrutiyet dönemi izler.
Türk tarihi açısından bu üç hareketin amacı,Türk insanını
çağdaş rekabete hazırlayacak siyasal,hukuksal reformların
yapılması değil ,payitahtı kurtaracak, kemikleşmiş devlet
düzenine makyaj niteliğindedir.Azınlıkların elde ettiği
düşünce özgürlüğü,eğitimde yabancı misyoner okullarının
açılması,oransal olarak bireysel hakların ve güvenli yaşamı
koruyacak hukuksal değerlerin kabul görmesi imparatorluktaki
toplumlarda milliyetçiliği alevlendirdiği gibi altı yüzyıldır İdraksız
Türkler denilerek yalnızca askere çağrılmakta kullanılan Türk
kimlikli aydınlar arasında yoğun bir iletişim zemini oluşturur.
19 yy bir kabustur Türk dünyası için.Bırakın bilim,felsefe,sanat
olaylarını ekonomi Kapitülasyonlar, iç isyanlarla ve de Rus harbi
sonucu, 5/6 yüzyıldır çok geniş bir çevrede yaşayan Balkan
Türkleri,Kıpçak asıllı Ural bölgesi insanlarımız,Kırım,Kafkas
kökenlilerimiz yerinden koparak milyonlar halinde Trakya ve
Anadolu’ya akarlar.Sultan Abdülhamit 3,5 milyon km2 alanı
kaybeder.Kargaşa ve başıbozukluk ortamında Osmanlı devleti
1.dünya savaşında Almanya ile müttefik olup savaşa girer ve
dört yılın sonunda savaş kaybedilip yukarda belirttiğim gibi bir
Türk devleti daha 1918 de sona erer.
Trakya ,Marmara,Ege de yerleşik Türk aileler.beraber
yaşadıkları gerek Rum,Yahudi,Ermeni kökenliler ve misyoner
ve askeri okullarda okuyan çocukların,gençlerin çağdaş
oluşumu görmeleri ile sosyal toparlanmalar ve arayışlar
başlar.Hemen herkes kurtuluş reçetesi aramaktadır.
Sayfa 13
Mustafa Kemalimiz bu arayışların sinerjisini taşır.Gerek
bireysel meziyetleri gerekse kalıcı ve üretken oluşumlar,
onun temel ve yönlendirici seçenekleri olur ve olacaktır.
Kanımca ilk önemli çözümsel bilgiyi Sofyada iken eline geçen
Petrov’un Beyaz Zambaklar kitabından alır.Bu kitapta,filozof ve
devlet adamı Snellman köhneleşmiş Fin ulusunu nasıl çağdaş
düzeye ulaştırdığını anlatmaktadır.
Savaşlar biter Cumhuriyet kurulur hem de yokunda dahi yok
olduğu bir ortam vardır.Ama deha olmanın özelliği Yok’u
yönetip Var’a çevirebilme becerisidir.
Köylü Milletin efendisidir anlayışı ile yeni nesiller yetiştirmek
için Köy enstitülerinden başlayarak, toplumsal kalitenin
yükseltilmesini,vatandaşlık kavramı ve kadın,erkek eşitliği ile
girişim,seçim ve iş yaşamında liyakatın yerleşmesini sağlayarak
Cumhuriyeti hızla ülkenin her sathında tercih edilen bir yaşam
modeli olarak kabul ettirir.
Mustafa Kemal çok okuyan,felsefi tez antitez becerisi olan bir
kültür insanı olarak,yöneticilere, toplumu bir arada yaşamayı
benimseten öğeleri bulmalarını vurgulayarak ve de hedeflerin
uygulayıcısı ve yol göstericisi olmalarını öğretir..
Mustafa Kemal Atatürk,2500 yıllık bir tarihine ve de bunun
1500 yıllık dinsel yapısına vakıf bir liderdir.Bu tarih sürecini
incelerken Türk insanının rekabet edememe,ikincil varlık olarak
yaşamak,sık sık yerleştiği mekanlardan kaçarak yeni özgür
ortamları arama duygusunu ve de barış içinde yaşamayı ve
paylaşmayı yeğleyen kişiliğini saptamıştır.
Çöken ve ufukta çizgisi kaybolan insanına tarihsel bir emir
verir “DUR der ve Misak ı Milli ile burası vatanın
artık,burada ilelebet yaşayacağız diyerek gök kubbe altında
yerimizi belli eder.
Sayfa 14
Türkiye Cumhuriyet oluşumunda temel anlayış, Milli olma vasfı
ile toplumsal birlikteliğin sağlanması,eğitim birliği,vatandaşların
eşit koşullarda yaşamasının güvence altında tutulması,Laiklik
ile özgür bir karşılıklı saygı ortamının sağlanması ve de
yüzyıllardır süren dinsel yönetim anlayışının devletten
çıkarılarak Seküler yönetime geçilmesidir.
Türk insanı,Cumhuriyet yönetimi ile zor olanı büyük ölçüde
başarmıştır.İki önemli ve çağdaş sosyal gelişimi simgeleyen
öğenin madalyonunu yakasına takmış ve bunları
içselleştirmiştir.Geçte olsa Milli devlet olabilmiş ve de Biat
kültürü olan din yönetiminden Laik yönetime geçebilmiştir.
Bu toprakların insanları Cumhuriyetle kişiliğini bulmuştur.
.Toplumsal yürüyüşte geç kaldık,bizden yüzyıllar önce Milli
devletlerini kuranlar hızla ilerleyebilmiştir.Keza din ve devlet işini
250 yıl önce ayırt edenler bilim,felsefe ve sanatta çok hızlanıp
tarım toplumundan sanayi toplumuna geçmişlerdir.
Biz cumhuriyetle, Atatürkün öncülüğü ve bilgisi ile
hızlandırılmış bir süreci başlattık.100 yıllık sürenin ilk onbeş
yılında temel prensip ve uygulama örnekleri ile toplumu
kucaklaştırdık.Savaş yılları ve arkadan gelen kutuplaşma iyi
yönde demokrasiyi kazandırdı ama kötü yönde bağımsız
dünyamızı zayıflattı.
1950 de gizli oy ve açık sayımla, vatandaşların her hangi
bir kısıtlanmaya uğramadan katıldıkları seçimle Türk
tarihinde bir önemli dönemeç başarıldı.Her konu tenkite
açıktır ama tarihsel süreçlerde önemli olan varılan
aşamanın geleceğe dönük sürdürebilirlik olanak ve olasılık
düzeyidir.
Sayfa 15
20 yy, tarihin, en medeniyet düzeyi yüksek ve de devasa
bilimsel ve teknik gelişmişlik niteliğini taşırken,ironi ötesi,tarihin
en acımasız ve kanlı bir yüzyılıdır da.İki dünya savaşı,ideolojik
iç savaşlar,sonuçta iki kutuplu yaşam yılları.Bir tarafta 200/300
usd milli gelirle kadidi çıkmış toplumlar,diğer tarafta 40/50 bin
usdli obez ve kolestrolden cıvık cıvık toplumlar.
Türkiye, demokrasiye geçerek batı bloğunda yer
alıp,siyasal,hukuksal,sosyal,ekonomik seçimlerinde özgürlük
düşüncesinin birincil kabul olduğu ortamda yaşamını sürdürdü.
Cumhuriyetin oluşumu ile eğitim,öğrenim ve girişim
kolaylığı,halkta “kimsesizlerin kimsesi olma”koruyuculuğu
anlayışı ile liyakatli kadrolar sağlandı.Bunun sonucu önemli
ölçüde mühendis,mimar,doktor,öğretmen,sanayici,üretici ve
modern tarım olanakları nicelik ve nitelik olarak topluma katıldı.
Türk insanı yaygın Türkçe öğrenimle ortak bir dile hem kavuştu
hem de yazın alanında kadın ve erkek yazar ve araştırmacı
topluma katıldı.Bir örnek vermek isterim,100 yıllık
Cumhuriyet dönemindeki yazar ve sanatçı sayımız bütün
Türk tarihinden fazla bulunmaktadır.Bunun nedeni
cumhuriyetin erdeminin sonuçlarıdır.
Türk insanı farklı bir ırk Dnası ile yapılanmıştır.Kanımca bunun
önemli nedeni, çok uzun yıllar kara,ova,yayla insanı olması
deniz kıyısı insanı gibi kozmopolit kaliteyi yakalayamamasıdır.
Bizi Batıya yönelten etkenler doğumuzda aşamayacağımız Çin
gerçeği,güneyimizde yüksek dağlar ve ardındaki Hint iklim
kuşağının zorluğu.Atalarımızı takdir etmek gerekir,kah savaşıp
kah yerleşerek 5000 kmyi aşıp,bize kıskançlık çeken güzel bir
yurt bıraktılar,bu vesile ile şükranlığımı belirtmek isterim.
Türk insanı 1000 yıl iki önemli yönetim altında yaşadı.biri
Sultanizm diğeri katı Sünni din uygulamaları.İkisinde de
insan değil kul kabul edilen bir mahluk var.
Sayfa 16
Esaret cehenneminin kapılarını açıp nasıl Ergenekonda demiri
eritip Türkler özgür kaldıksa Cumhuriyet bizim
2.Ergenekonumuz oldu.
İnsan hangi toplumda yaşarsa yaşasın o toplumun tarihinin
bagajını hep sırtında taşır ama bir yeteneği varsa bagajın
yükünü taşınabilir kaliteye getirir.İşte Cumhuriyet 100 yıllık
sürecinde bu bagajın demokrasiye aykırı ve Devleti zaafa
uğratacak olan kısımlarını unutmadan, örneğin,tarikatların
islama aykırı varlığının canlandırılması,hilafet arzuları,ırksal
ayrım talepleri,erkek kadın eşitliğinin bozulması,kadın ve çocuk
haklarının zayıflatılması gibi,mücadeleyi sürdürdü ve
sürdürecektir.
1950 den başlayan demokrasi uygulaması,asker ve sivil devlet
bürokrasisi hataları ile beklenmeyen bir zafiyeti yaşamamıza
neden oldu.Cumhuriyetin esası olan kanunların ve
uygulayıcılarının, özellikle şeriat emelleri ile seçimlerde din
istismarı yoluyla meclise giren seçilmişlerin, giderek, bildiğimiz
Fetret kozalarını hem devletten besletmesi hem de müfredata
karışarak toplumsal gelişmişliği giderek zayıflatması ciddi bir
oluşum olarak karşımıza,darbe ve toplumsal kaos olarak çıktı.
Atatürkümüz Havzada o yokluk günlerinde şunu söyleyip bir
hedef de koydu “Milletin istiklalini yine Milletin azim ve kararı
kurtaracaktır”
Günümüz Türkiyesi ulaştığı boyutta fakirleşmiş olmanın
şaşkınlığı içindedir.Son 31 Mart seçiminde toplumun sokakta
ittifak kurması Türk insanının zorluk karşısında imkan ve
kabiliyetinin başarısıdır.Ekonomik zorluklar beş yılda şu veya bu
şekilde aşılacaktır.Türk toplumu çok deneyimli bir insan
yapısından oluşur.En önemli tarafı bireysel çözüm yeteneğidir.
Sayfa 17
Türkiye Cumhuriyetinin bekası ,yani çağdaş dünyada rekabet
edebilir siyasai,hukusal,sosyal,ekonomik ve hümanist
değerlerde ortak yaşam düzey ve araçlarını kullanabilmesi ve
bunda da ısrarcı olması ile olanaklıdır.
Bunun ana çerçevesi ,yükseltilmesi gereken demokrasi
çıtasıdır.Sorgulanabilir yöneticiler,ortak ulusal bazlı eğitim ve
öğretim yanında,kişilerin kökenine saygı ve ona bağlı kültürünü
geliştirilmesine olanak tanınmasıdır.Devletin, inançlarda tarafsız
ve eşitlikçi davranarak kamuoyunun beraber yaşama olgusuna
yol açmasıdır.Devlette görev almanın bir farkındalık ve
eşitsizlik kaynağı olamayacağı topluma anlatılmalıdır. Akademi
dünyası halkla buluşmalıdır.Aydınlarımız, 100 yıl içinde
yaşanan hataları değerlendirerek, Cumhuriyetin insanı esas
alan,din veya ideolojilerin yoluna saplanmayan ve liyakatla
farklılık yaratan,köylüyü yani üretimi efendi sayan,
beklentilerimizde öncü olmalıdır.
Efendiler diyen, o Evrenin hediyesi insan “asla şüphem
yoktur ki Türkluğun unutulmuş büyük medeni vasfı ve
büyük medeni kabiliyeti,bundan sonraki inkişaf
(gelişme)ile,atinin (geleceğin)yüksek medeniyet ufkunda
yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Ne mutlu bize.
M.Cenap Murtezaoğlu
18.5.2024