Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

EBU HANİFE VE DEMOKRASİNİN İZ DÜŞÜMÜ

Yazının Giriş Tarihi: 04.10.2024 00:32
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.10.2024 00:41

Ebu Hanife ve demokrasinin iz düşümü
( 5 yıl sonra yeniden değerlendirme)


İnanıyor ve düşünüyorum ki, çoğu okuyucumuz bu başlığı yadırgayabilir,
ilginç bulmayabilir, üç yıl öncesine kadar ben de size yakın düşünce ve
ön kabullerde idim. Fakat Yaşar Nuri Öztürk hoca ve Ebu Zehre’ nin,
Ebu Hanife hakkındaki kitaplarını okuyunca, bu olağanüstü aklı bir yere
not ederek, Roma ve Yunan kültür ve tarihi üzerinde çalışmalar sonucu,
neden İslam dünyasında, Türkiye dışında demokrasinin
tutunamamasının nedenlerine yoğunlaştım.

İki tarihsel çizgi vardır,
a-Dinler yapılaşması itibarıyla kurucuları tarafından monoteist değil
aslında monoterm olarak aktarılmıştır (Allah’ın kelamı, İbrahim oğulları
için yani Musevi Hristiyan ve Müslüman için tek kabul veriyor, ya biat ya
da ikincil kişisin. İktidarı alınca sana seçenek vermiyorum. Bunun
örnekleri ne acıdır ki kalemle değil hep kanla yazılmıştır.)
b-Ama insan, Prometheus’un Tanrılardan bilgiyi çalıp ve işkenceye
direnç göstermesi gibi, bu seçeneksiz din sürecine karşı binlerce yıldır
taşıdığı bilgilerle, yeni düşünceler ve anlayışlarla, açılımlar yapmış ve
çözümler getirmiştir.
İslamiyet’in oluşumu 611 yılında ilk vahiyle başlar ve peygamberin
ölümüne 90 gün kala 23. yılda sona erer. Hz Muhammed İslamiyet
çerçevesinde insanlığa önemli mesajlar vermiştir.
1-İnandığına aracısız ibadet edebilme özgürlüğü
2-kişilerin değerlendirilmesinde soy sop, hanedan mensubiyeti
değil, liyakat’ın asıl olması
3-hangi sosyal pozisyonda olursanız olun, kararlarınızın dayanağı
meşveret yani istişare ve maslahat yani yeniliğe açık olması.
Hz Muhammed hem zamanın fotoğrafını çekerek dine yalnız peygamber
sıfatı ile değil devlet adamı kişiliği ile de çerçeve çizdi ve de yukarda
belirttiğim meşveret ve maslahat kavramları ile dinamik bir din bıraktı.
Fakat tarihsel gerçeklikte insanlığın temel bir yadsınamaz ve yönlendirici
DNA’sı vardır, Bu da İktidar olunca, güç kullanarak yönetme iştahı.

Sayfa 2
Musevilik ve Hristiyanlık bu DNA fırtınasından kurtulamayarak eşitlikçi,
sevgi dolu, paylaşımcı ve yardımsever bir önerme ve önerilerden Rabbi
ve Papaların oligarşisine taşınarak kuruluş amacını unutarak, insanlığı
bin yıllık bir karanlığa gömdü.
Hz Muhammed öldüğü gün kapının önünde iktidar savaşları başladı ve
ayrılık, nifak, taraftarlık tohumları yeni oligarklar yarattı. Dört halife
dönemi, anlatıldığı gibi devri saadet değil, fetret ve karışıklık içindedir ve
giderek peygamberin ilkelerinden İslam toplumu uzaklaşır ve bunun tepe
noktası Hz Muhammedin dizinde oynattığı torunu Hüseyin’in
Müslümanlarca yalnız bırakılarak katledilmesi ve Şam da halka
gösterilmesidir. Nerede Peygamber sevgisi? Hangi tepki ?
Bu süreç Muaviye gibi art niyetli bir kişilerin yolunu açar ve peygamberin
ilkelerine ters olarak Hanedanlıklar bütün İslam dünyasını Türkiye
Cumhuriyeti kuruluncaya kadar ele geçirir. Zulüm ve taassup toplumları
geri bıraktırmaya başlar
Peygamberin yaktığı ışık, Arap İran Türk dünyasında bilim ve felsefeyi
yaşama getirir. Özellikle Hristiyanlarla, Zerdüşt dini, Mani dini ile temas,
felsefe bilim gibi akıl yürütme yöntemleri İslam medrese ve Uleması
arasında revaç bulur.
Ebu Hanife İran kökenli bir mevali dedenin torunu olarak MS 699 da
Kufe de doğar ve 767 de Bağdat hapishanesinde kırbaç ve zehirle
öldürülür.
Ebu Hanife yani Numan bin Sabit çocukluğundan itibaren çok iyi eğitim
alarak özellikle fıkıh konusunda daha sonra Hanefi mezhebini
oluşturacak çok yüksek ilmi değerlendirmeler ve tebliğler yazmıştır.
Ömrünün yarısını Emevi döneminde yarısını da Abbasi döneminde
geçirmiştir. Her döneminde dik duran bir Alim olarak gerek siyaseten
gerekse dini yorumlarındaki açılımlardan dolayı tepki çekmiştir.
Mazlumlardan yana tavır koyarak Alevilere yapılan baskılara karşı
çıkmıştır.
Ebu Hanife’nin, yaşadığı tarihsel ortamdan önce dünya ölçeğine göre
çok ileri kabulleri ve önermeler vardır. Tarih nehrimizdeki kayığımız geri
ye doğru yüzdürürsek, kamu yaşamının temel haklarının uzun tarih
sürecinde, küresel bazda ne kadar az bir coğrafyada yaşatılmaya
çalışıldığını biraz da hayretle gözlemleyebiliriz.

sayfa 3
Birinci deneme, Yunan demokrasi ki, buna Atina demokrasisi derler,
denemesi devlet adamı Kleisthenes tarafında MÖ 570 ler de maddeleşip
gelişerek MÖ 332 de İskender’in kılıcı ile sonar erer. İkinci deneme,
Roma Cumhuriyeti MÖ 509 kurulup Senato ve Pleb (halk meclisi)
tarafından yönetilir. Kanunların üstünlüğü, seçilerek gelen yöneticiler ve
de vatandaşlık hukukunun oluşumu bir tarihsel ışıktır. Hatta Yunanlı bir
rehine olan Polybius MÖ 2yy yazdığı bir eserde tarihte ilk defa yürütme
yargı ve yasamanın ayrı olmasını önermiştir ki bu görüş 1500 yıl sonra
Fransız düşünür Montesquieu tarafından yaşama geçirilmiştir. Bu
kamusal yaşam formatları ilkinde üç yüzyıl ikincide beş yüzyılda gelişmiş
ve olgunlaşmıştır. Çünkü fikri taşıyan aydınlar hep olmuştur.
Kayığımızın bulduğu üçüncü deneme orta doğu rıhtımındadır. İslam
dinamizminin ilk yüzyılında MS 700 ler de kamunun sesini duyuracak ilk
hukuk yapılanması Ebu Hanife’nin çalışmalarıdır.
İnsan kolayca Üstadı azam olmuyor, bakınız temel öngörülere !!
1-İnsan Rey ehlidir, yani mevcudu değerlendirip, gereksinme ve
koşulları inceleyerek akıl yolu ile hem güncelin hem de geleneklerin
üstüne çıkabilir.
2-ortak akıl Kamuoyu olup yapısı ve kararları ve tepkileri göz ardı
edilemez. Ebu Hanife, aynı zamanda çok iyi bir tüccar olarak insan ilişki
ve davranışlarına hakim olduğundan, fıkıh konularında bu yapılanmanın
çok yönlülüğünden faydalanmıştır.
3- Kıyas (karşılaştırma)yaparak meselelerde akıl yürütülmesini örneğin
ibadet ayetleri dışında bütün ayetlerde nedensellik aranmasını önerir.
4- İstihsan yani daha güzel ve iyiyi arama, yaşam dinamizmini
sağlayarak gelenekçi ve icma yoluyla durdurulan ilerlemeyi, yenileşmeyi
bir ölçüde diyalektiğe olanak sağlamaktır.
5- Vaka metodu ile çözüm, özellikle medresede talebeleri ile yapılan
derslerde geçmiş ve mevcut durumları, vakaları, bir model durumuna
getirip, bu modele ilerde hangi meseleler yüklenir ve çözümleri ne olur
çalışmaları ile hukukun genel hükümlerini oluşturmuştur
Ebu Hanife’nin, Rey Kamuoyu Kıyas ve İstihsan konularındaki
açılımlarını kendisini iyi inceleyen İsfahanlı Ragıp’ın dediği gibi
“Akıl komutan olacaktır” gerçeğini anlatmıştır

Sayfa 4
Burada hep beraber düşünelim bu saydığım fikir dünyası
demokrasinin temel yapı taşları değil mi?
Ebu Hanife bunları söylerken ve talebe yetiştirirken, bütün dünya otorite
ve bağnazlık altında inlemektedir.

Ebu Hanife zındıklık, kafirlik ve benzeri siyasi suçlamalarla öldürüldü.
Ne yazık ki onun açtığı bu yol üç asır süren İslam medeniyet ve bilim
dünyasında yer bulamadı. Kendisinden sonra gelen Ulema felsefe,
bilimle uğraştılar ama bu konuya kimse devam etmedi.
Mutezile gibi, üstelik aynı tarihlerde doğmuştur, aklı esas alan bir akım
siyasetten uzak durmak için bu konuya destek vermedi. Bugünkü
anlamıyla bir aydın pısırıklığı içinde siyasi iktidar peşinde koştular.
Hanefilik bir mezhep olarak yürüdü ama bu dört madde hiçbir
zaman” ben Hanefi mezhebindenim” diyenlerin aklına da gelmedi.
Grek ve Roma kamuoyu kültü nasıl tekrar tarihte yer buldu ve modern
demokrasi oluştu? Bunu daha önce anlatmıştım ama özünde
bilimselliğin sürekliliği ve düşünce ahlakının cesaret ve direnci
vardır.

MS 8 yy da başlayan Arap İran Türk topluca İslam kamuoyu
yapılanması, Ebu Hanife ile başladı ve söndü.

Kanımca Orta doğu ve Orta Asya’nın kent kültürü zayıflığı, milli
yapılanmaların dağınıklığı, yönetimlerde bireysel otorite tercihi, halkın
aydınları benimseyip sahip çıkmadaki yetersizliği ve İslam dininin Ebu
Hanife dışındaki yorumcularca Akıl yerine NAS esasını öne almaları ile
BİAT etme, Kurandaki Allah’a Biat tan kula Biat a dönüştü. Bir de giderek
yöneticilerin bilim ve felsefe yerine toplumu cami cemaati ile yönetme
tercihi ile parıldayan her şey söndü. Elde kalan Fetih, Ganimet, ticaret
oldu ama bu süreçte 18 yy da sona erdi.

Bu bataktan Türkiye
Cumhuriyetinin çıkması bir Mustafa Kemal mucizesidir ve bu
dördüncü denemedir.


Tarih bize bazen güneşler veriyor ama faydalanmasını bilmiyoruz.

M Cenap Murtezaoğlu

03.10.2024

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.